Şimdi yargılayan, akıl veren olur, "Boşanırken nasıl tatile gidersin? Elâlem ne der?" diye. Çünkü bu gözler boşanma sürecinde ve sonrasında devamlı akıl veren birçok insan gördü. "Şöyle davran, böyle yap, ay nafaka iste, ay nafaka isteme, ay mehirini iste, ay oraya gitme şimdi boşanmış kadınsın, ay boşandın diye gelirler, ay boşandın, ay boşanıyon." aayy... Tek derdim ve sürecin karşısındaki diğer kişiden beklentim insan kalmak ve süreci mantıklı yürütmekti. Kimse kimseye daha fazla acı vermeden bitsin gitsin bu işlerdi. Başardık, başaramadık bilemem ama bitti gitti. Evler ayrılmış, adli tatil nedeniyle başvuru yapılamamış, yanıma abim yerleşmiş... Dedik bir tatil yapalım abi kardeş, iki yıldır da tatil görmemişiz. Çıktık yola, gittik halama, Dalaman'a.
Tatil kötü olmaz, güzel tatil. Tabii abim ile uyumsuzluklarımız sorun, bol bol kavga ediyoruz ama yine de oluyor. Bir tek müzik zevkimiz uyumlu, bangır bangır araba. Geziyoruz, pek yiyip içmiyoruz ama yüzüyoruz. Koylara gidiyoruz. Yanı uçurum, benim kullanamayacağım yollar. Yolcuyken bile ağlama nöbeti geliyor korkudan.
Dalyan'da bir sokak kitapçısındayız. Satıcının yaşı var. 80'de Sinop Cezaevi'nde yatmış. Kolilerden de kitaplar çıkarıyor bana. İhtiyacım olmayan kitaplar ancak adama kıyamıyorum, birkaçını alıyorum. O emeği görmezden gelemem. Sohbet ederken bir yandan da kitapları aynı yerlerine yerleştiriyorum. Diyor ki "Bırak, kalsın. Ben koyarım." Diyorum "Olmaz, emeğinizdir, biraz eksilmiş olur işiniz." En sonunda "Kız seni alan boşar valla, bu nasıl takıntılılık. Bırak dağınık kalsın." "Boşuyor zaten." deyip kahkaha atmaya başlayınca ben adam afallıyor. "Şaka mı?" diyor, "Hayır." yanıtını alınca özür dilemeye başlıyor. Diyorum ki "Özür dilenecek bir şey yok. Oldu, bitti, gitti." "Aptalmış seni kaçırdığına." diyor. Abim kahkahalar içinde. Sonra sohbet muhabbet. Adam üzgün ama. Diyorum "Üzülme abi, ben üzülmüyorum." vedalaşıyoruz.
Tatil dönüşünde Salda'ya gidiyoruz. Lavanta balı üretip satan bir amca var, abim daha evvel gitmiş. Ona gidiyoruz. "Yıldızname" bakarmış: "İçin nasıl da temiz senin. Yüzünün gülüşüne kurban.". Sonra muhabbet ederken adam abime dönüp dönüp "Bu kız çiçek çiçek." diyor. Amcayla lavanta topluyoruz. Lavanta balı ile yaptığı bir çerezle mutlu oluyorum, herkese çay koyuyorum. Sohbet muhabbet ederken yine diyor ki "Seni alan var ya yaşadı! Ömür billah mutlu olur." Ben yine basıyorum kahkahayı. Durumu öğrenince "Onun itliğidir." diye başlıyor. Diyorum "İtlik falan yok. Olmadı yani. Bu kadar."
Yola çıkıyoruz. Orta yaşlı amcalar arasındaki popülerliğim üzerine alay ediyoruz. "Kızım nasıl da buluyorsun bu muhabbetleri." Ben bulmaya çalışmıyorum ki. İnsanlar karşısındakinin iyilik ve kötülüğünü evlilik üzerinden nitelemeyi seviyor. Evlilik bir statü, bir yetenekmişçesine terazi hâline getiriliyor. Hâlbuki binlerce yıldır herkes evleniyor. Akıllı, deli, engelli, sağlam, ahlaklı, ahlaksız, zeki, aptal... Herkes evleniyor. Bir sınavı, bir ön şartı yok. Şerefsizlerden de boşanmıyor insanlar ya da şerefsizler de boşamıyor. Boşanmak ahlaktan ya da ahlaksızlıktan, iyilikten ve kötülükten bağımsız. Diğer yandan boşanmak "korkunç" geliyor. Hâlbuki evlenmek, boşanmaktan daha korkunç. Çünkü evlenince ne olacağını, aynı eve gireceğin o insanın neye dönüşeceğini bilmiyorsun. Boşandığında kötü de olacak olsa tanıdık bir şey bekârlık. Adımını hesap edebiliyorsun.
Taze inciri çok severim. Almak için duruyoruz yolda bir yerde. Bir küçük kasa alıyorum. Kasanın altı için poşet istiyorum. "Arabaya damlarsa abim beni yer." diyorum. "Abin mi?" diye şaşırıyorlar. İnsan kırkına yanaşınca abisi ile tatile gidemezmiş demek ki... Ya manita olacak ya eş. Saçma.
Psikoloğa başladığımdan beri bu konu ile ilgili daha rahatım. Hep rahattım, hani böyle espri yapıyordum, konuşuyordum zaten. Ancak asıl şimdi bir anı gibi anlatabiliyorum, lisede yaşadığım bir olayı anlatırcasına. O kadar uzak, olmuş ve bitmiş. Bir deneyim olarak cepte duruyor. Ancak bekârken, evliyken karışanlar; "Evlen.", "Çocuk yap.", "Ev alın.", "Yatırım yapın.", "Aslında evlisin artık yani ona göre oturup kalksan." gibi laflar edenler hâlâ sınır bilmiyor. Sevgilinin olup olmamasına, ne zaman olacağına, nasıl biri olması gerektiğine, senin değerlerine, senin düşüncelerine karışmaya çalışıyorlar. İnsanların hadsizlikleri yoruyor, usandırıyor. Topluma mı sövmeli, o kişiye mi insan kararsız kalıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder