Beraber geçirdiğimiz son Kurban Bayramımızda dedem abime "Şu makineni çıkar da fotoğrafımızı çek beraber. Hatıra kalsın size." demişti. Fotoğrafları çektikten sonra abim makineden fotoğrafları gösterince hem hemen görebilmesine şaşırmıştı hem de diyeceğini demişti: "Benim bu dünyadan artık beklentim yok, gitmem lazım. Ama bakın anneannenizin hevesi çok dünyadan. O kalsın, ben gideyim." Bir ay sonra da vefat etti.
Dedemin dediği gibiydi. Öğretmeni her öğrenciyi dövdüğü için okuldan kaçıp eve gelmiş, ona hiç kıyamayan babası "Sen de gitme o zaman kızım." demişti kendince kızının iyiliğini düşünerek. Bir aptal öğretmenin bok yemesi yüzünden okuma yazmayı öğrenememişti. Kocası gibi hep çalışmış olan anneannem dedemden farklı olarak çok insanla ilişki kurmadan, evde ve tarlada çalışmıştı. Hem ev ve tarlada olmak hem de okuma yazma bilmemek anneannemi tüm dünyaya kapamıştı. Eve getirileni yemiş, götürülürse görmüş, kayınlarının ve görümcelerinin anne ya da babası ölmüş/terk etmiş çocuklarını büyütmüştü. Kimse de büyüyünce "Emek verdin bize, Allah razı olsun." dememiş, "Şunu istediğimde yapmadındı." diye kızmıştı. Kendi çocuklarının oyuncakları, bisikletleri olmamıştı ama evdeki baktığı diğer çocukların her şeyi olmuştu üstelik; onlar yetimliklerini, öksüzlüklerini hissetmesin diye. Tüm hayatı birilerine bakmak, çalışmak. Hâl böyleyken hayattan beklentisi, istekleri vardı anneannemin. Dedemin vefatından sonra anneme yerleşti ve biz de bunları karşılamaya çalıştık.
Açılışı abim yaptı. Yedigöller'e götürdü anneannemi. Mutlu mutlu bakmış her yere. Yaşlı tabii, çok yürüyemiyor. Gerçi gençliğinde tarlaya hep yanında bir katırla yürüdüğünden yürümekten de nefret ediyor. Tüm yürüyüş haklarını muhtemelen o zaman doldurdu. Sonra ben başladım biraz biraz. Meyve canavarı olan anneannem avokadoyu çok merak ediyordu mesela. Aldığımı görünce hem çok utandı, "İstemem, siz yiyin." dedi hem de içi gitti. Merakla yedi ama onun için hayal kırıklığı. Hep tatlı beklemiş çünkü. Tatlı olmadığını söylesek de pek anlamamıştı. Sonradan alıştı, bazen alıyorum, kahvaltıda yiyor. Ejder meyvesi aldım bir gün, çok şaşırdı. Merakla yedi. Orta kararmış lezzeti. Mango, sevdi. Bir gün Aspava'ya gittik, kızartmaya yumuldu. Çünkü anneannem kızartmaya da bayılır ve annem nadiren kızartma yapar. Pek sevdi Aspava'yı da. Masaya devamlı bir şey konması hem şaşırttı onu hem mutlu etti. Dedem dışarıda yemek yemek için "Adam utanır." dediğinden dışarıda yemeye de alışık değil. Ancak hevesi varmış, gördük. Damağı da eridiği için yumuşak şeyler yiyor. Takma dişleri tam oturmuyor ağzına. Takma dişi kırılsa ne yapacağız bilmiyoruz da. Neyse. Hurmayı çok sever, biz pek sevmeyiz. Diş durumuna göre yumuşacık hurma aldık. Nasıl mutlu oldu...
Katarakt ameliyatı olması lazımdı, "Kaç yıl yaşayacağım belli değil. O para sizin olsun." deyip olmadı. "İlerler." dedim, inanmadı. Dört yıl sonra gözü iyice görmez olunca "Gülben demişti, haklıymış." dedi. Sonunda bu yıl ameliyatlarını oldu. Gözü görmeye başladı. Doktora götürüp getirdik, gözdeki başka bir sıkıntıdan dolayı da sık sık kontrolleri oldu. O da iyileşti. "O kadar yol getirip götürüyorsunuz." deyip durdu. Arada ağladı. Bence o ağlama "yük olma"nın verdiği hüzün değildi. Kendisine kıymet veriliyor olmasının mutluluğu idi. Yaşlanınca herkes biraz ilgi bekliyor.
Dündü, dedim "San Sebastian yapayım da anneme, anneanneme götüreyim. Hem yumuşak da rahat yer." Yaptım. Bir de limonlu kek. İlk denemem daha. Aldım, gittim anneme. Dedim anneanneme de "Bu komple peynirle yumurta ama tatlı." "Yok canım!" dedi. "Bak, dilimini şu kadara satıyorlar." dedim, "Amaaaaan!" dedi. Yemekten sonra servisleri yaptım. Merakla attı ağzına. O meraktan yüzünün değişimini bence herkes görmeliydi. Keşke videoya çekseydim diye düşündüm ama sadece zihnimde kalması da hoşuma gitti. "Sevdin mi?" diye sordum, utanarak gülen yüzüyle "Çook..." dedi. Kimseden bir şey isteyemez anneannem. Anca anneme "Çocuklara şunu yap." der. Kendine yok. Bir şeyi seviyorsam kendi yemeyip bana yedirmeye çalışır da ben pek müsaade etmem buna. Ancak dün "Bundan arada yapsana." dedi. "Sen iste!" dedim. Artık anneannemi eğlendirmek dışında bir görevim daha var, ona San Sebastian yapmak.
Bu da böyle bir hikâye olsun. Zihnimden silinecek olursa şurayı arada sırada görüp hatırlayayım diye yazdım bunları da. Siz okuyun ya da okumayın gerçekten umurumda değil. Anneannem biraz huysuz olsa da devamlı söylense de (İçinde çok biriktirmiş.) gülmeyi ve yeni şeyler denemeyi gerçekten hak ediyor. Onun mutlu olduğunu görmek de beni rahatlatıyor. Şu yaşımda hedeflediğim birçok şeye erişememiş olsam da en azından bunu başarabiliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder