Pek heyecanlı heyecanlı Amargi'yi satın almışım, eve dönüyorum. Daha otobüsteyken okumaya başlamışım ki Osmanlı Tarihi de almışım tezim için, ona bakmıyorum bile. Aylardan sonra satın aldığım ilk dergi! (Maalesef kitaplara öncelik vermek zorundayım) Öyle bir okuma isteği ki içindekilere bakmadım bile. "Zorla Güzellik" sayısı sonuçta, bir aydır alsam diye bekliyorum. Hem dışarı çıkmış hem de paramın var olması bir arada olsun da alayım diye o kadar zaman beklemişim. Sıradan okuyorum tüm yazıları. Atlamaca, sonra okurum demece yok! Otobüste tecavüz anısı okuyup ağlamaca falan... Böyle böyle geldik mi akşam evdeyken 61. sayfaya. Yazının başlığı anında dumura uğrattı beni; "Ebru Yak Bizi, Erit Bizi". Sadece bir kadını tabiri caizse hedef göstermek de değildi bu, bir şeyin doğruluğuna inanmış bir kadın topluluğunu aşağılamak, hor görmek... Pompalanmakta olan "güzel olma halini" hepimiz eleştiriyoruz ama bu şekilde olamazdı bu. Önce bir sinir bastı. Sonra "sabah okuyayım" deyip bıraktım yazıyı bir kenara. Arkadaşım da bu başlığın henüz buz dağının görünen kısmı olduğunu söyleyince kesinlikle akşam o halde okumamam gerektiğine inandım. Böylece yazıyı okumayı sabaha bıraktım. Yazının verdiği izlenimi sırası ile açıklayacağım şimdi. Eksik bıraktığım yerleri doldurun lütfen.
Öncelikle, yazının başlığında kullanılan tabir (başlığın dili kullanım şekline de uyarsak) "OFSAYT". Kimse kusura bakmasın, gayet eril bir dil kullandığım için. Çünkü yazının başlığı eril fazlası ile. Girişte detaya girmemek lazım diye başlığın verdiği izlenimlere burada devam ediyorum (u-huuu, akademi sevgisi böyle bir şey demek ki). Öncelikle başlık neden eril? Kimse kusura bakmasın ama başlık "80'lerin Türk Porno Filmleri Furyası"nda kullanılan film isimlerini andırıyor. Erotik-pornografik göndermeleri kolay kolay anlamayan annem dahi bu başlıktaki yaklaşımı farketti. Önce aklıma "Parçala Behçet" geldi. Sonra biraz daha düşündüm, benzer şekilde ne tip başlıklar vardı diye; "Hoşurdat Beni Cevat" geldi aklıma. "x zatı bla bla et beni" modunda çok başlık vardı bu filmlerde. Eh, ataerkil sistemde kadın da erkekler için "yakıcı" bir varlık olduğuna göre "yak bizi" demesi ayrı bir güzellik haline geliyor. Eritmek ise "make u wet chapter two" modunda bir şey. Terleme olur, o olur, bu olur... Emir kipi ile "erit" fiili her türlü erotik-pornografik algılamaya da açık. Yazarın bunu farketmeden kullandığını sanmıyorum. Bilerek ve isteyerek normal şartlarda eleştireceği eril söylemi tekrarlamış, hatta işin içine pornografi katmış. Hiciv amaçlı olduğu ihtimalini de yazıyı okuyunca iptal ettim. Ayrıca başlığın nasıl kibir dolu olduğunu daha girişte belirttim. Kendisini "feminist" olarak adlandıran insanın (feminist bir dergide ataerkil normları eleştirecek yazı yayınlamak zannederim ki kendini feminist olarak adlandırmak ya da buna yakın addetmektir) nasıl böyle bir kibir sahibi olduğunu ise anlayamıyorum.
Devam ediyorum yazıyı ele almaya. Başlık konusunu kapatalım şimdilik. Altında ne yazıyor ona geçelim. Alt başlığı da bu yazımda es geçmek istiyorum, zira on yüzbin sayfa sürecek yoksa yazı. Önce yazıyı nasıl daralttığını felan anlatmış yazar. "Ergenliği atlatamamış, zayıf olan herkese haset besleyen yazar" olarak anılmaktan korktuğu için de Ebru Şallı ile sınırlamış, diğer güzellik takıntılı zayıf kadınları ele almamış. Sonra da Ebru Şallı'ya gıbta ile bakan biri olarak algılanacağı bir yazı yazmaya karar vermiş (yazar burada hiciv yapmaya çalışmış). Beslediği negatif duyguların bu yazı ile de azalmasını ummuş ama böyle kinle yazılmış bir yazı o "negatif duyguları" hafifletemez bence. Hatta gidip Ebru Şallı'yı dövse yine siniri geçmez gibi geldi bana.
Enver Aysever ile Ebru Şallı'nın bir röportajından alıntı yapmış. Röportaja dair bir değerlendirme yapılmamış mesela, hemen Şallı'yı küçümseme moduna geçilmiş. Öncelikle sevgili feminist dostlar, bir insanın feminizmi bilmiyor olması ile onları aşağılamak hangi insanı tarafınıza uyuyor? Yapılması gerekilen feminizmi bilmeyeni aşağılamak değil (ki Şallı bu röportajda -alıntılanan kısma göre- feminizm hakkında bilmeden artistlenmemiş, konuyu kapatmayı tercih etmiş) ona, gerçekten de bu hareketi önemsiyorsan, açıklamaya çalışmaktır. Aşağılayarak yapılabilecek tek şey insanları bu hareketten uzaklaştırmaktır ki bilmem kaç yıldır bunu çok iyi başarıyorsunuz zaten (aha, "us" olayına girdim başbakanımız gibi). Bazı insanlar ne yazık ki sizler gibi okumuş etmiş değil. Kuramı bilmezler. Kendilerine göre değer yargıları ve doğruları farklıdır. Eleştirebilirsiniz, bir çözüm yolu düşünebilirsiniz ama küçümsemek haddiniz değildir. Biz feminist olduk diye aydınlanma yaşamadık. Aydınlanmayı yaşamaya çalışıyoruz henüz. O sebeple üstün olabilecek bir tarafımız yok. Ve hep demez miyiz, kadınların hepsi kurtulmalı diye. Bu kibirle kurtuluş nasıl mümkündür? Neyse...
Başka röportajlara yaklaşımına bakalım. Ne yapmış ne etmiş... Şallı'nın dediklerinin hiçbir önemi yokmuş mesela yazar için. Her şeyi kendi isteğine getirmesi lazımmış. Ne demiş Şallı; "Hamileliğimde abartıldığı gibi öyle 200-300 kilo kivi yemedim. Günde iki öğün meyve yemeye zaten çalışıyorum. Kivi de yararlı bir şey." Peki yazının devamında ne oluyor? Devamlı olarak 200-300 kilo yenen kivi muhabbeti. "Bari kadının kendini açıkladığı cümleyi koymasaydın da biz de sana inansaydık!" diye haykırasım geldi. Tek amaç aşağılamak, kin kusmak. Yazının 30 dakika içinde yazıldığına dair inancımı da bu öfkenin hiç dizginlenmemiş olması artırıyor.
Alıntılanan röportaj parçalarına her bakışımda sağlıkla ilgili şeylere rastlıyorum (şu inci tozlu maske tarifi hariç). Ancak buna rağmen bir "güzellik"tir devam etmiş. Ta lisans birinci sınıftayken Modern Türk Edebiyatı hocamız Firdevs Hoca derdi, alıntılanan yer belirtilen görüşle uyumlu olmalı, belirteceğiniz görüşü destekleyecek bir veriyi metinden elde edememişseniz hiç belirtmeyin diye. Devamlı olarak bu sorun var zaten yazıda. Kendini desteklemek için alıntılanan yerlerin aslında yazarın görüşü ile uyumlu olmaması. Öyle bir öfke ile yazılmış ki, denilenlerin kendi görüşünü desteklemediği bile fark edilmemiş. (Biliyorum devamlı öfke ve kin dedim ama yazının gerçekten başka hiçbir açıklaması yok.)
Benim gibi "Ne oluyor orada?" diye soracaklar için de bir Simone de Beauvoir görüşü açıklaması getirmiş yaklaşımına. Hem de biraz akademik görünür diye zannediyorum -ya da genel dili ele alıp oradaki dili de görünce başka bir açıklama yapamadım- bu açıklama araya serpiştirilmiş. Peki yine soruyorum; Beauvoir destekli Şallı hali (kentsoylu kadın) açıklaması yaptıktan sonra bu açıklamanın o kadınları "aşağılama" amaçlı olduğunu mu düşündünüz yoksa olan bir halin açıklaması olduğunu mu? Şahsen halin açıklaması olduğunu düşündüm. Ancak bu açıklama yazarın kendi öfkesini dokunulmaz kılmak amacı ile metne konmuş gibi duruyor.
Nasıl mı yapmalıydı peki eleştirisini? Aşağılamadan, görüşünü açıklayarak. Ben yazarın görüşünü bile anlayabilmiş değilim mesela. Anladığım tek şey inanılmaz öfke dolu olduğu. Devamlı da bunu belirttim yukarıda zaten. İçimden ara ara "Sakin ol Diego" dedim. Şallı'nın güzellik pompalaması eleştirilmeliydi tabii ki, buna lafım yok. Bu konuda da bir şeyler yazılmalıydı. Ama biçim bu olmamalıydı işte. Tamamen öfkeye yenik düşülen bir yazı. Aynı eleştirdiğimiz Yeni Şafak yazarlarının yaptığı gibi. Yoksa, yoksa bu yazı aslında Kassam Strateji için mi yazılmıştı da kazara bu dergiye kondu onu bile düşündüm, ne yalan söyleyeyim.
Eyyorlamam şimdilik bu kadardır. Bu yazıda takıldım, kaldım. Devam edeyim ben Amargi'ciğime. Lütfen yazıyı okuyan varsa onlar da bir yorum getirsin de ben de yeni şeyler öğreneyim.

yazıdan ve röportajdan biraz alıntı koysaydın keşke. merak ettim, yazının tamamını gidip okuyacağım ama merakımızı kısa süreli giderseydin. ebru şallı'nın kadınlara güzellik ve zayıflık dayatma konusunda eleştirilecek çok yönü var da öte yandan "fat shaming"e karşı mücadele ediyorum ayağına zayıf insanları ve sağlıklı beslenmeyi savunanları dışlayan bir dalga hissediyorum son zamanlarda.
YanıtlaSilzati yazı 3 sayfalık olunca; işin telifi, şunu bunu var şimdi dedim, ne olur ne olmaz dedim. yalan söylemicem. ama amargi dergi zaten okunası.
YanıtlaSilkesinlikle senin dediğin o dalganın bir ürünü bu yazı da. dışlamaktan öte aşağılamak yayılmaya başladı. sözde birlik olmak lazım ama iyice kopmaya ve koparmaya başladılar. aha yine yaptım "biz-siz" muhabbeti :/