7 Aralık 2020 Pazartesi

Yüksek Lisans ve Doktora Anıları Vol. 1

 “Anılaaaar

Uçuk uçuk inmeyin göklerden

Giyemeeeeeem o deli gömleğini bir daha”

 

Hallelujah!

 

Uzun uzun yüksek lisans ve doktora anılarımı anlatmaya karar verdim. Bu anılarda üniversite, hoca ve kişi isimleri paylaşılmayacaktır. Üniversiteler harfler, kişiler takma isimler ile anılacaktır. En azından Türkiye’deki akademi leşliğinin tanık olduğum mini mini bir kısmını anlatacağım. Öğrenci profilinden hocasına, milletin arasındaki rekabetten kuyu kazmalara… Allah Allah!

 

Bendeniz hocalarının arası birbiri ile iyi olan, hocalar arası kuyu kazmaç olaylarının yaşanmadığı (en azından benim bölümümde), hocaların birbirinin gıybetini öğrenci ile asla yapmadığı ve hatta “Şu hocanız o konuyu daha iyi bilir. Elinizde böyle kıymetli adam var, kullanmayı bilmiyorsunuz!” şeklinde konusuna göre birbirlerine yönlendirdiği bir yerden mezun oldum. Üniversite vakıf üniversitesi olduğu için devletin işleyişinden bihaberdim. Ha saçmalığı çoktu üniversitenin, ayrı mesele, ama öğretim açısından devletten bin kat iyi olduğunu ilerleyen yıllarda çok güzel fark ettim (Lisansta yaşadığım saçmalıkları youtube videoları çekersem oralarda anlatırım belki.). Bu iyiliğin temel sebebi şimdi dağılmış olan hoca kadrosu idi.

İlk yüksek lisansım olan X üniversitesinin kadın çalışmaları bölümüne girişim ile başlayayım. Bunun daha mülakatı, kayıt mevzuları eğlenceli. Nasıl ya diye daha ilk günden derttiler.

Yıl 2011, çetrefilli bir şekilde mezun oldum. İngilizceyi vermeyi başardım, X üniversitesinin kadın çalışmaları bölümüne başvurmak için 5 gün içinde çıkışımı almam lazım. Bi denecik Cennet Hoca’m çıkışımı halletti kucağında çocukla gelerek. Hâlbuki danışmanım imza yetkisini devretmediğini, o dönmeden (2 hafta var dönmesine) çıkışımı alamayacağımı iddia ediyordu (Fazladan iki seçmeli ders aldım o danışman yüzünden ben. Hoca olarak iyiydi de danışmanlığından hiç memnun olmadım.). Devretmiş meğer. Neyse. Bir arkadaş daha başvuracak aynı yere, hatun kişi ile beraber gittik enstitüye, yaptık başvuruyu. Normalde yılda tezli tezsiz toplam 50 kişinin başvurduğu yere o sene 100 küsür kişi başvurmuş. Ortam şenlikli. Mülakata gidince gördüm. Bu arada ilgili yüksek lisans bölümünün web sitesinde yer alan tüm okumalardan Türkçelerin hepsini, İngilizce olanların çoğunu okumuşum. Son beş aydır TOEFL’a ve buna çalışıyorum. Hırslıyım. Diplomalı feminist olacağım. Bölümün olduğu üniversiteyi seçme nedenim Cennet Hoca’mın da arkadaşı olan, çalışmak istediğim tez konusunu beraber çalışabileceğim bir hoca. Bölümün olduğu başka bir üniversiteye bu nedenle başvurmamışım. Referansım da Cennet Hoca. Gittim, Allah’ım, o nasıl kalabalık! Neyse, girdim mülakata. İki hoca çok tatlı (adları Leyla ve Huzur olsun), biri (Ada olsun o da) ters ters bakıyor. Ters bakan da abimin hocası lisansta, biliyorum. Herkesin çok şeker dediği hoca. Ancak bana hiç şeker değil. Nedenini sonradan öğreniyorum. Anlatacağım.

Mülakatta sorulan soruların çoğuna yanıt veriyorum. Bilmediklerimi açıkça söylüyorum ya da şu kaynakta vardı ama o kısmını okumadım diyorum. Leyla ve Huzur Hocalar bilmediklerim hakkında bana kitap önerilerinde bulunuyor. Kâğıt kalem de almışım yanıma, not ediyorum. Çıkıyorum, bence fena değil. Millet benden iyiyse kabul alamam diyorum sadece. Diğer arkadaşın mülakatına daha çok. O girene kadar ona eşlik ediyorum bahçede.

Bir ya da iki hafta sonra sonuçlar açıklandı. Yedek 3. sıradayım. Sonra bana sıra gelir mi diye bakayım dedim, asillerde birkaç kişi birkaç bölümün yüksek lisans mülakatından asil çıkmış. Diğer bölüme bakıyorum, bu maddi kısmına bakar, diğer bölüme gider diyorum. E bu durumda sıra bana geliyor. Sayko gibi buna baktığıma da inanamıyorum hâlâ. Aradan birkaç gün geçti, yedek kaydının harika bir sistemle çalıştığını tamamen kazara öğrendim. Yedek kaydının yapıldığı gün duyurusunu yaptılar. Akşam 5’e kadar bekleyeceğiz enstitüde, bizden öncekiler gelmezse kaydolcaz falan. Kafalar harika (ben her türlü kaydoluyorum da benden sonraki yedekler riskte). Gittik. İlk yedek gelmeden bizi de kaydetmiyorlar inatla falan. Bir oğlan geldi, yalan olmasın ya 4 ya 5. yedek. Kayıtta bizden öncekilerden kaydolmamamız için ricacı oldu. Askerlik problemi varmış, gitmek istemiyormuş da… Yedek ekibinden biri var, hocalarla konuşmuş. Hocalar demiş ki “Bizim verdiğimiz liste yayımlanmadı enstitü tarafından. Asil listede olup yedekte olan var, hiç listede olmayıp asilde olan var.” Ortalık şenlikli. Sonuç olarak başladık yüksek lisansa. Şimdi bakınca kıçı kırık yüksek lisans gözümde, o zamanlar çok önemliydi. Herkesin belli bir iq, bilgi ve kültür seviyesinin üstünde olduğunu sanıyordum. Baya baya saflık, salaklık imiş.

Ders kaydı yapıyorum. İlk dönem 5 ders alayım diyorum, 3’ü seçmeli. Seçmek istediklerim onlar. İzin gelmiyor. Çünkü 5 dersi yapamazmışım. İşsizim. Tek işim okumak. Neden yapamayayım? Anlamıyorum. Lisansta 13 ders aldığım dönem olmuş ki zorlayan bir lisans hayatı yaşamışım. Zorla 4 ders aldırılıyorum. Hâlâ alamadığım o 1 ders içimde uhde.

Dersler başladı X Üniversitesi kadın çalışmalarında. Bir grup kadın var, sarışın olan ya da saçını sarıya boyamış olanlara baskı uyguluyor. Süslü tayfadan baskı uygulanmayan kişiler Kürt asıllı. Türk asıllı süslüler sıçmış hâlde. “Beyaz Türklük” ithamı lezzetli. Şaş şaş bakıyorum ortama. Ne gerek var ağzına sıçtıklarım diyeceğim, tutuyorum kendimi. Neyse.

Günler geçiyor, görüyorum ki Orta Anadolulu Sünni bir aileden gelen Türk olmak baya baya eksi puan burada. Ben buradan kaybediyorum. Üstüne vakıf üniversitesi mezunuyum, daha da beteri burslu okuyarak çıkarım için gitmişim, kendimi satmışım sermayeye (Para versem zengin sıpası pis kapitalist olacaktım.). Çünkü 18 yaşında hepimiz politik kimliğimizi oturtup ona göre üniversite tercihimizi bizzat kendimiz yapıyoruz. Kim tercihlerini kendi yapmıyor ki? Herkesi ailesi bu tür konularda serbest bırakır, bilirsiniz. Hem kendim yapsam ne lan?! LGBTIQ+ içinden gelsem yine bir şansım var. Heteroyum üstüne. Hiçbir yerimden tutulmuyor. Ezilmişliğim yok gözlerinde. Sözde kadın kadına destek olacak. Süslü, artiz kelimelerle politik duruş ifade etmiyorum. Dümdük anlatıyorum kendimi. Bazen cahil hissediyorum ama başkalarının kullandığı kavramları gayet anlıyorum. Sevmiyorum öyle ağır kavramlarla dolu cümleler kurmayı. Sözde kız kardeşlik var ortamda ama büyük bir gruplaşma. Sadece öğrenciler arası değil, hocalar arasında da var bu. Hemen anlaşılıyor bir araya gelinen ortamlarda kimin kimle kanka olduğu, kimin kimi sevmediği.

YL mülakatı için verilen okuma listesini ödev olarak veriyorlar derslerde. Ben hâlâ şok. Yahu bunları gelmeden evvel okumamız gerekmiyor muydu? Tek okuyan benmişim gibi bir his. Elbet vardır başka okuyan ama ben okumuştum diye çıkmak anlamsız. Belki yeni öğrendiklerimle farklı yaklaşırım diyorum, tekrar okuyorum. İstediğim bölüm bu diyorum, olmak istediğim yer bu. Sarışınlar ötekileştiriliyor, Sünni Türk aileden gelenler ötekileştiriliyor. Herkesin normal olmassı gerekmiyor muydu burada? Bizim derdimiz toplumsal cinsiyetti; ırk, köken falan değildi. Hayatımda en ötekileştirilmiş olduğum dönem. Kendimi sorguluyorum. Ne bok yemeye Orta Anadolulu Sünni Türk ailesinde doğdum ben acaba?

Zor bir hoca var. Baya zor. Sınava kafam güzel girdim, ne yaptım hatırlamıyorum. Kafam güzel derken, ilaç etkisi. O günü atlatınca bıraktım ilaçları kullanmayı zaten. Hoca zor olduğu için sınıf döküldü doğal olarak. Ben 70 aldım. Bir insan nasıl 70 alabilir diye suçlanır mı ya? Vallahi suçlandım. Bu arada sınıfın yaşça küçüklerindenim. Büyükler yapıyor bu tripleri. Ergen lise bebeleri gibi. Hırs insanı salak yapıyor, karar veriyorum bir kez daha. Bu zor hoca markasever. Sınıftaki sarışınlardan birine kendince laf sokmaya çalışan var. Mavi jeans pantul giymiş diye. O sırada hoca geliyor. Starbucks mugı, prada çantası ile. Kadına çantanız çok güzelmiş diyor laf bükücü. Yağ yakmaya çalışıyor. Kadının umurunda değil. Kadının sözü geçiyor ama kadın yüz vermiyor. Ortam beni benden alıyor.

Ben okuma yapa yapa bir hâl olmuşum mülakat öncesi. Dersteyiz. Bir kadın öğrenci konuşuyor. Eski eşinden ağır şiddet görmüş. Bu nedenle başvurmuş. En ufak kuramsal bilgisi yok. “Bayan, erkek adam dediğin şöyle olacak” gibi ifadeler havada uçuşuyor. Bundan uzaklaşma ihtimali yok. Bir Sünni Türk çocuğu olarak ben böyle konuşsam tefe konacağım, biliyorum. Sıkıntı yok. Ama o okuma listesi neden vardı web sitesinde hâlâ çözemiyorum. Yüksek lisans akademik üretim yeri değil miydi? Ben mi yanlış anlamıştım? Galiba yanlış anlamışım.

Seminer dersi. Tez hocam açmamış seminer. Dünya tatlısı Huzur Hoca’dan alıyorum dersi. Hissettiğim bir şeyin doğruluğunu belli ediyor bir konuşmamızda. Bu bölümde sosyoloji, kamu yönetimi, işletme, iktisat gibi bölümler daha çok seviliyor. Yabancı dil mezunları çeviri yapar gözü ile görüldüğünden seviliyor. Türk dili edebiyatı mezunu ise ne gerek vardı lezzetinde. “Mülakatta senin alınmanı çok istedim, Leyla Hoca da benimle hemfikirdi ama Ada Hoca seni hiç istemedi. Çünkü bu bölümde dilciler sevilmez. Ataerkiliteden uzak dil üretiminin sizlerle olacağını kabul etmiyorlar hatta buna gerekli önemi bile vermiyorlar. Varsa yoksa iş hayatı, para bunların gözünde.” dedi laf arasında. Şimdi herkesin kıçını yırttığı dilde erilliğin hâkimiyetinin son bulması çabası… Eminim bunu o zamanlar önemsiz gören hoca şimdi popüler olduğu için önemli görüyordur (Bunu yazdıktan sonra baktım, evet konu ile ilgili makale de yazmış şimdi. THX GOD! YOU NEVER MAKE ME A LIAR!)

Zaman zaman konferans yapılıyor, derslere konuklar alınıyor. Yapılan konferanslardan birine eşcinsel bir trans gelmişti. Cinsiyet değiştirme ameliyatı ile kadın kimliğine kavuşmuş ancak lezbiyen olduğu için de kız arkadaşı var. Konferans bitti, ben onun anlattıkları ile aydınlanma yaşadığımı falan düşünüyorum. Sert feminist görünümlü, beni ötekileştirenlerden biri dedi ki dışarıda “Madem kadınla birlikte olacakmış neden dönmüş?” Başımdan aşağı kaynar sular indi yine. Bu saçmalıklarını hocalara çaktırmıyor tabii. Başkası böyle tepki verse aşağılayacak. Bölüme feministler alınıyor sözde.

Ödevler veriliyor, yazılar yazılıyor. Dipnot göstermeyi, kaynakça hazırlamayı bilmeyen o kadar çok insan var ki sınıfta. Benim yaptığıma ne gerek vardı diyen oldu. 2011 olmuş, nasıl bilmezsiniz diyordum ama doktorada bile bilmeyen gördüm. Yüksekte de bilmeyiversinler.


Şimdilik bu kadar. Zaten sinirli günümde olduğum için yazdıklarımdan bir kısmını aktarayım dedim. Devamı TİK'ten sonra....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder