“Anılaaaar
Uçuk uçuk inmeyin göklerden
Giyemeeeeeem o deli gömleğini bir daha”
Hallelujah!
Uzun uzun yüksek lisans ve doktora anılarımı anlatmaya karar
verdim. Bu anılarda üniversite, hoca ve kişi isimleri paylaşılmayacaktır. Üniversiteler harfler, kişiler takma isimler ile anılacaktır. En azından
Türkiye’deki akademi leşliğinin tanık olduğum mini mini bir kısmını
anlatacağım. Öğrenci profilinden hocasına, milletin arasındaki rekabetten kuyu
kazmalara… Allah Allah!
Bendeniz hocalarının arası birbiri ile iyi olan, hocalar
arası kuyu kazmaç olaylarının yaşanmadığı (en azından benim bölümümde),
hocaların birbirinin gıybetini öğrenci ile asla yapmadığı ve hatta “Şu hocanız
o konuyu daha iyi bilir. Elinizde böyle kıymetli adam var, kullanmayı bilmiyorsunuz!”
şeklinde konusuna göre birbirlerine yönlendirdiği bir yerden mezun oldum.
Üniversite vakıf üniversitesi olduğu için devletin işleyişinden bihaberdim. Ha
saçmalığı çoktu üniversitenin, ayrı mesele, ama öğretim açısından devletten bin
kat iyi olduğunu ilerleyen yıllarda çok güzel fark ettim (Lisansta yaşadığım
saçmalıkları youtube videoları çekersem oralarda anlatırım belki.). Bu iyiliğin
temel sebebi şimdi dağılmış olan hoca kadrosu idi.
İlk yüksek lisansım olan X üniversitesinin kadın çalışmaları
bölümüne girişim ile başlayayım. Bunun daha mülakatı, kayıt mevzuları
eğlenceli. Nasıl ya diye daha ilk günden derttiler.
Yıl 2011, çetrefilli bir şekilde mezun oldum. İngilizceyi
vermeyi başardım, X üniversitesinin kadın çalışmaları bölümüne başvurmak için 5
gün içinde çıkışımı almam lazım. Bi denecik Cennet Hoca’m çıkışımı halletti
kucağında çocukla gelerek. Hâlbuki danışmanım imza yetkisini devretmediğini, o
dönmeden (2 hafta var dönmesine) çıkışımı alamayacağımı iddia ediyordu (Fazladan
iki seçmeli ders aldım o danışman yüzünden ben. Hoca olarak iyiydi de
danışmanlığından hiç memnun olmadım.). Devretmiş meğer. Neyse. Bir arkadaş daha
başvuracak aynı yere, hatun kişi ile beraber gittik enstitüye, yaptık
başvuruyu. Normalde yılda tezli tezsiz toplam 50 kişinin başvurduğu yere o sene
100 küsür kişi başvurmuş. Ortam şenlikli. Mülakata gidince gördüm. Bu arada
ilgili yüksek lisans bölümünün web sitesinde yer alan tüm okumalardan
Türkçelerin hepsini, İngilizce olanların çoğunu okumuşum. Son beş aydır TOEFL’a
ve buna çalışıyorum. Hırslıyım. Diplomalı feminist olacağım. Bölümün olduğu
üniversiteyi seçme nedenim Cennet Hoca’mın da arkadaşı olan, çalışmak istediğim
tez konusunu beraber çalışabileceğim bir hoca. Bölümün olduğu başka bir
üniversiteye bu nedenle başvurmamışım. Referansım da Cennet Hoca. Gittim,
Allah’ım, o nasıl kalabalık! Neyse, girdim mülakata. İki hoca çok tatlı (adları
Leyla ve Huzur olsun), biri (Ada olsun o da) ters ters bakıyor. Ters bakan da
abimin hocası lisansta, biliyorum. Herkesin çok şeker dediği hoca. Ancak bana
hiç şeker değil. Nedenini sonradan öğreniyorum. Anlatacağım.
Mülakatta sorulan soruların çoğuna yanıt veriyorum.
Bilmediklerimi açıkça söylüyorum ya da şu kaynakta vardı ama o kısmını okumadım
diyorum. Leyla ve Huzur Hocalar bilmediklerim hakkında bana kitap önerilerinde
bulunuyor. Kâğıt kalem de almışım yanıma, not ediyorum. Çıkıyorum, bence fena
değil. Millet benden iyiyse kabul alamam diyorum sadece. Diğer arkadaşın
mülakatına daha çok. O girene kadar ona eşlik ediyorum bahçede.
Bir ya da iki hafta sonra sonuçlar açıklandı. Yedek 3.
sıradayım. Sonra bana sıra gelir mi diye bakayım dedim, asillerde birkaç kişi
birkaç bölümün yüksek lisans mülakatından asil çıkmış. Diğer bölüme bakıyorum,
bu maddi kısmına bakar, diğer bölüme gider diyorum. E bu durumda sıra bana geliyor.
Sayko gibi buna baktığıma da inanamıyorum hâlâ. Aradan birkaç gün geçti, yedek
kaydının harika bir sistemle çalıştığını tamamen kazara öğrendim. Yedek
kaydının yapıldığı gün duyurusunu yaptılar. Akşam 5’e kadar bekleyeceğiz
enstitüde, bizden öncekiler gelmezse kaydolcaz falan. Kafalar harika (ben her
türlü kaydoluyorum da benden sonraki yedekler riskte). Gittik. İlk yedek
gelmeden bizi de kaydetmiyorlar inatla falan. Bir oğlan geldi, yalan olmasın ya
4 ya 5. yedek. Kayıtta bizden öncekilerden kaydolmamamız için ricacı oldu.
Askerlik problemi varmış, gitmek istemiyormuş da… Yedek ekibinden biri var,
hocalarla konuşmuş. Hocalar demiş ki “Bizim verdiğimiz liste yayımlanmadı
enstitü tarafından. Asil listede olup yedekte olan var, hiç listede olmayıp
asilde olan var.” Ortalık şenlikli. Sonuç olarak başladık yüksek lisansa. Şimdi
bakınca kıçı kırık yüksek lisans gözümde, o zamanlar çok önemliydi. Herkesin
belli bir iq, bilgi ve kültür seviyesinin üstünde olduğunu sanıyordum. Baya
baya saflık, salaklık imiş.
Ders kaydı yapıyorum. İlk dönem 5 ders alayım diyorum, 3’ü
seçmeli. Seçmek istediklerim onlar. İzin gelmiyor. Çünkü 5 dersi yapamazmışım.
İşsizim. Tek işim okumak. Neden yapamayayım? Anlamıyorum. Lisansta 13 ders
aldığım dönem olmuş ki zorlayan bir lisans hayatı yaşamışım. Zorla 4 ders
aldırılıyorum. Hâlâ alamadığım o 1 ders içimde uhde.
Dersler başladı X Üniversitesi kadın çalışmalarında. Bir
grup kadın var, sarışın olan ya da saçını sarıya boyamış olanlara baskı
uyguluyor. Süslü tayfadan baskı uygulanmayan kişiler Kürt asıllı. Türk asıllı
süslüler sıçmış hâlde. “Beyaz Türklük” ithamı lezzetli. Şaş şaş bakıyorum
ortama. Ne gerek var ağzına sıçtıklarım diyeceğim, tutuyorum kendimi. Neyse.
Günler geçiyor, görüyorum ki Orta Anadolulu Sünni bir
aileden gelen Türk olmak baya baya eksi puan burada. Ben buradan kaybediyorum.
Üstüne vakıf üniversitesi mezunuyum, daha da beteri burslu okuyarak çıkarım
için gitmişim, kendimi satmışım sermayeye (Para versem zengin sıpası pis
kapitalist olacaktım.). Çünkü 18 yaşında hepimiz politik kimliğimizi oturtup
ona göre üniversite tercihimizi bizzat kendimiz yapıyoruz. Kim tercihlerini
kendi yapmıyor ki? Herkesi ailesi bu tür konularda serbest bırakır, bilirsiniz.
Hem kendim yapsam ne lan?! LGBTIQ+ içinden gelsem yine bir şansım var.
Heteroyum üstüne. Hiçbir yerimden tutulmuyor. Ezilmişliğim yok gözlerinde. Sözde
kadın kadına destek olacak. Süslü, artiz kelimelerle politik duruş ifade
etmiyorum. Dümdük anlatıyorum kendimi. Bazen cahil hissediyorum ama
başkalarının kullandığı kavramları gayet anlıyorum. Sevmiyorum öyle ağır
kavramlarla dolu cümleler kurmayı. Sözde kız kardeşlik var ortamda ama büyük
bir gruplaşma. Sadece öğrenciler arası değil, hocalar arasında da var bu. Hemen
anlaşılıyor bir araya gelinen ortamlarda kimin kimle kanka olduğu, kimin kimi
sevmediği.
YL mülakatı için verilen okuma listesini ödev olarak
veriyorlar derslerde. Ben hâlâ şok. Yahu bunları gelmeden evvel okumamız
gerekmiyor muydu? Tek okuyan benmişim gibi bir his. Elbet vardır başka okuyan
ama ben okumuştum diye çıkmak anlamsız. Belki yeni öğrendiklerimle farklı
yaklaşırım diyorum, tekrar okuyorum. İstediğim bölüm bu diyorum, olmak
istediğim yer bu. Sarışınlar ötekileştiriliyor, Sünni Türk aileden gelenler
ötekileştiriliyor. Herkesin normal olmassı gerekmiyor muydu burada? Bizim
derdimiz toplumsal cinsiyetti; ırk, köken falan değildi. Hayatımda en
ötekileştirilmiş olduğum dönem. Kendimi sorguluyorum. Ne bok yemeye Orta
Anadolulu Sünni Türk ailesinde doğdum ben acaba?
Zor bir hoca var. Baya zor. Sınava kafam güzel girdim, ne
yaptım hatırlamıyorum. Kafam güzel derken, ilaç etkisi. O günü atlatınca
bıraktım ilaçları kullanmayı zaten. Hoca zor olduğu için sınıf döküldü doğal
olarak. Ben 70 aldım. Bir insan nasıl 70 alabilir diye suçlanır mı ya? Vallahi
suçlandım. Bu arada sınıfın yaşça küçüklerindenim. Büyükler yapıyor bu
tripleri. Ergen lise bebeleri gibi. Hırs insanı salak yapıyor, karar veriyorum
bir kez daha. Bu zor hoca markasever. Sınıftaki sarışınlardan birine kendince
laf sokmaya çalışan var. Mavi jeans pantul giymiş diye. O sırada hoca geliyor.
Starbucks mugı, prada çantası ile. Kadına çantanız çok güzelmiş diyor laf
bükücü. Yağ yakmaya çalışıyor. Kadının umurunda değil. Kadının sözü geçiyor ama
kadın yüz vermiyor. Ortam beni benden alıyor.
Ben okuma yapa yapa bir hâl olmuşum mülakat öncesi.
Dersteyiz. Bir kadın öğrenci konuşuyor. Eski eşinden ağır şiddet görmüş. Bu
nedenle başvurmuş. En ufak kuramsal bilgisi yok. “Bayan, erkek adam dediğin
şöyle olacak” gibi ifadeler havada uçuşuyor. Bundan uzaklaşma ihtimali yok. Bir
Sünni Türk çocuğu olarak ben böyle konuşsam tefe konacağım, biliyorum. Sıkıntı
yok. Ama o okuma listesi neden vardı web sitesinde hâlâ çözemiyorum. Yüksek
lisans akademik üretim yeri değil miydi? Ben mi yanlış anlamıştım? Galiba
yanlış anlamışım.
Seminer dersi. Tez hocam açmamış seminer. Dünya tatlısı
Huzur Hoca’dan alıyorum dersi. Hissettiğim bir şeyin doğruluğunu belli ediyor
bir konuşmamızda. Bu bölümde sosyoloji, kamu yönetimi, işletme, iktisat gibi
bölümler daha çok seviliyor. Yabancı dil mezunları çeviri yapar gözü ile
görüldüğünden seviliyor. Türk dili edebiyatı mezunu ise ne gerek vardı
lezzetinde. “Mülakatta senin alınmanı çok istedim, Leyla Hoca da benimle
hemfikirdi ama Ada Hoca seni hiç istemedi. Çünkü bu bölümde dilciler sevilmez.
Ataerkiliteden uzak dil üretiminin sizlerle olacağını kabul etmiyorlar hatta
buna gerekli önemi bile vermiyorlar. Varsa yoksa iş hayatı, para bunların
gözünde.” dedi laf arasında. Şimdi herkesin kıçını yırttığı dilde erilliğin
hâkimiyetinin son bulması çabası… Eminim bunu o zamanlar önemsiz gören hoca
şimdi popüler olduğu için önemli görüyordur (Bunu yazdıktan sonra baktım, evet
konu ile ilgili makale de yazmış şimdi. THX GOD! YOU NEVER MAKE ME A LIAR!)
Zaman zaman konferans yapılıyor, derslere konuklar alınıyor.
Yapılan konferanslardan birine eşcinsel bir trans gelmişti. Cinsiyet değiştirme
ameliyatı ile kadın kimliğine kavuşmuş ancak lezbiyen olduğu için de kız
arkadaşı var. Konferans bitti, ben onun anlattıkları ile aydınlanma yaşadığımı
falan düşünüyorum. Sert feminist görünümlü, beni ötekileştirenlerden biri dedi
ki dışarıda “Madem kadınla birlikte olacakmış neden dönmüş?” Başımdan aşağı kaynar
sular indi yine. Bu saçmalıklarını hocalara çaktırmıyor tabii. Başkası böyle
tepki verse aşağılayacak. Bölüme feministler alınıyor sözde.
Ödevler veriliyor, yazılar yazılıyor. Dipnot göstermeyi,
kaynakça hazırlamayı bilmeyen o kadar çok insan var ki sınıfta. Benim yaptığıma
ne gerek vardı diyen oldu. 2011 olmuş, nasıl bilmezsiniz diyordum ama doktorada
bile bilmeyen gördüm. Yüksekte de bilmeyiversinler.
Şimdilik bu kadar. Zaten sinirli günümde olduğum için yazdıklarımdan bir kısmını aktarayım dedim. Devamı TİK'ten sonra....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder