27 Haziran 2014 Cuma

bir tatlı huzur alınamayan geceler...


tivitırda geçirdiği günler ona bir türlü muhafazakar ve edepli bir kız arkadaş getirmemişti. getirsin diye her gece dua etmeye devam ediyordu ama arkadaşları bir bir islâmî şiir seven hatunlarla takılırken kendisi halen yalnız takılıyor, hayırlı bir eş adayı bulamıyordu. neden böyleydi bu hayat onun için çözemiyor, bir yandan "vay aq bu hatun da bu herife yazdı ya la?!" diye tepkisini koyarken bir yandan da isyan etmemeye çabalıyordu. halbuki o "aq" kim içindi orada, kime koyuyordu? kadere mi koyuyordu? kadere koyuyorsa allah'a da aslında isyan etmiş olmuyor muydu? yoksa sadece noktalama olarak küfredecek kadar hastalıklı mıydı? işte bunları düşünmeyi akıl bile edememekle birlikte kendisini çok edepli, müselman ve olması gereken "erkek" modeli olarak görüyor ve "aq"ya tepki koyanları pis, leş, çirkin ve ahlaksız feministler olarak tanımlıyordu.
bu sıralar ailesini ziyarete gidecekti. onları ziyaret dini vecibesi idi. anasının babasının elini öpmesi lazımdı. iyi bir müslüman bunu yapmalı, sevdiceğine yahud sevdicek adayına bunu belli etmeli idi. memleketine gitti, ana-babasının evinde çek-in yapıp tivitırda da paylaştı. tam 15 fav 4rt gelmişti. 19'u da farklı insanlardı ve 17'si hatundu. işte buydu, yapması gereken buydu. hanımlar bu konularda daha hassaslardı. anne-babasına ve hatta kardeşlerine düşkün bir erkek birey (pardon bu solcu hikayesinde yer almalıydı) evlenilecek harika bir beydi (bu oldu).
anne-babasının evinde 4 gün geçirdi. bu 4 günde kafayı yememek için kendini zor tuttu. annesiyle babası devamlı kavga ediyorlardı. zaten evlendikleri gün başlamış gibiydi bu kavgalar ama boşanmaları halinde el âleme ne diyeceklerini düşündüklerinden boşanmıyorlardı. ancak o mutlu bir yuva kurmasının yolunun mutlu bir aile tablosu çizmekten yana olduğunu biliyor ve babasıyla beraber cuma namazına gittiğini (aslında gitmiyorlardı) tivitliyor daha sonra anneciğinin kendisi için yaptığı yemeklerin fotoğraflarını "annemin güzel ellerinden, tamamen evladına duyduğu sevgiyle lezzetlenmiş. canım anacım" gibi ifadelerle paylaşıyordu. hatta karnıyarık fotoğrafına instagram'da "#babamın #buakşamki #favorisi #karnıyarık #loveuall #happyfamily #foodporn" yazmıştı. oysa o iş hiç de öyle değildi. babası akşam açlıktan kıvrandığı için (aslında sabırsızlıktan) kadıncağızın başının etini yiye yiye fırından erken çıkarttırmıştı karnıyarığı. sonra da yemekte "bir türlü öğrenemedin yemek yapması. pişmemiş bu, çiğ çiğ yediriyorsun. tenya gelecek vücudumuza senin yüzünden. zaten ev de leş gibi sigara kokuyor, bir düzgün silmiyorsun ki evi" diye kızıp duruyordu. sigarayı da kendisi içiyordu evin içinde, asla balkonda içmezdi. ama kokuya "çare" bulamadığı için tüm suç kadıncağızındı. bizimki de hiç oralı olmuyor, löp löp yemekleri mideye indirmeye bakıyordu. evlense bir, yemek derdi de kalmayacaktı. yemek yapamayan hatun olsa da olurdu, nasılsa zamanla öğrenirdi. 1yıla kalmaz mastır digriye ulaşırdı hatun her akşam yemek yaparak. kendi ulaşamamış olsa da hatun ulaşırdı.
3.gece yatağa yattığında ailesiyle yaşamadığına bir kez daha şükretti. onların yanında yaşamaya devam ediyor olsaydı ruh sağlığını şimdiye kaybetmiş olabilirdi. yahud onlardan ayrı olmaya alışınca artık çekemez olmuştu. bilemiyordu. ama sonuç olarak çok şükürdü.
4. gece babası oğluna "yarın gidiyorsundur artık herhalde. okulun var. ne diye geldin anlamam" diyerek çıkıştı. annesi, "önce dersin yavrum, düşünme bizi" dedi. halbuki kendisi de annesinin evinde kendisini ağırlamak istemediğini (çünkü çok dağınıktı) biliyordu. ders falan bahaneydi. ne var ki tivitır'da "ailemle son gecemiz. hepimiz ayrılacağımız için çok üzgünüz :( allahım ayrılıkla sınıyor bizi" yazdı.
5.gece artık kendi evinde kendi yatağındaydı. bu aile ziyareti sayesinde bol manşorlaşma dönmüştü. kimse ailesi ile bu kadar iyi vakit geçirmekte olan bir beyin bu kadar uzun süre tivitırda olmasını sorgulamamıştı. 7 hatunla muhabbet ilerlemişti. ikisi ile dm'den yürüşüyorlardı ancak biri ismail kılıçarslan sevmiyordu. oradan eksiyi almıştı. diğerinin ise takipleştiği çok fazla erkek vardı. dini hassasiyetleri yönünden şüpheli idi ama yine de umudu vardı zira profilinde bir bebek fotoğrafı vardı. kendine dair olan fotoğraflarda ise sadece elleri veya ayakları görünüyordu. kendi yüzünü saklaması hoşuna gitmişti. ayak ve el fetişistlerini hesaba katsaydı bu fotoğraflardan da rahatsız olacak hatta bu çok sayıdaki fetişiste ettiği hizmet sebebi ile kızla bir daha görüşmeyecekti. ancak o karakoç okurdu, o el ve ayaktan şiirde bahsetmişse sorun yoktu onların herkesçe görünmesinde. ondan el almış sayılırdı.
7 ayet-el kürsi'yi okudu. daha rahat edebilmek ve çevre yapabilmek adına biraz şiir karalamaya başlamasının gerektiğine karar verdi. ayrıca bu iki kızdan birini tavlamalıydı artık. en azından bir ilişki deneyimi olmalıydı ki hayatının kadını ile tanıştığında ona karşı bir hatası olmasın, ne zaman ne demek istediğini anlayabilsin. ne de olsa tüm kadınlar aynı idi. hepsi aynı tripleri atardı. tek tiptiler -en azından onun gözünde-. kendisini yatakta boşluğa bırakarak ertesi gün bunun üzerinde çalışma ümidi eşliğinde gözlerini kapadı.

24 Haziran 2014 Salı

bir tatlı huzur alınmış bir akşam



evin boş bir tepeye bakan balkonuna oturdu. nargilesinin közünü yerleştirdi. çayı olmak üzereydi. biraz duman çekme çabası ile nargileyi açtı. saatine baktı, 20 dakika olmuştu çayı demleyeli. "bisssmillaahhh" deyip yerinden doğruldu, ocağa yanaştı, raftan ince belli bardağını alıp tezgaha koydu. bir "bismillahhhh" daha çekip çayını doldurdu. bardağına altlık almadan balkona geçti. bir şey eksikti. "pisküvi!" dedi. gitti, tabağında bim'den aldığı bisküvilerden bir karmaşa yarattı. sırıtarak tekrar balkona geçti. sonra bisküvileri çaya banıp yerken nargilesinden birkaç fırt çekti. o gün olanları düşündü. herkes için içinden bol bol "pezevenk" ve "orospu" dedi. birkaçının arkasından da demişti birilerine zaten. umursamadı. ne de olsa her daim kendisi haklı idi.
en yakın arkadaşı sevgili "yapmıştı". onu düşündü. yalnızlığına kederlenip "ulan yine tavlayamadık birini" dedi seslice, dumanı savurdu. karpuz suyu az, tütünü sert olmuştu nargilenin; genzini yaktı. biraz zaman geçti. çay acımaya başladı. tekrar bir çay daha demledi. gece yarısına yaklaşmıştı. "tivitır'a gireyim bakalım" dedi. birkaç yeni farovır vardı. ikisi hatun. nasıl yürüyeceğini düşündü hatunlara. tanımıyordu ama uğraşmazsa da yalnız ölecekti. o da istiyordu artık birisi ile evlenip yüzüklü parmaklarını kapak resmi yapıp "çok şükür, allah muvaffak etsin" demeyi feyste. "erken boşalma sorununu çözmeden nereye muvaffak olucam ulan" dedi içinden, sonra da "kimseye çaktırmamalı" diye düşündü. 
düşündü, düşündü. nasıl yürümeliydi. hemen dm'den yürüyemezdi. onun gibi bir romantiğe, duygu insanına, muhafazakara yakışmazdı. "önce" dedi, "biraz şiir paylaşayım." odasına gidip sezai karakoç, necip fazıl, ibrahim tenekeci, ismail kılıçarslan, osman konuk kitapları ve birkaç sayı itibar dergisi aldı. başka şair ve dergi bilmesine gerek yoktu. çünkü muhafazakarlar sadece bunları bilmesini yeterince "entelce" görüyorlardı. gerekli ortamı sağlıyorlardı bu şairler ve dergi.
açtı ve bakmaya başladı, nasıl dizeler paylaşmalıydı tivitırda. "uykudur tanrının en hayırlı evladı" hımmm, bunu yatarken yazmalıydı. bir köşede dursun. "güzeldim de galiba bunu nasıl söylesem / eline sağlık tanrım leyla çok güzel olmuş / tanrım eline sağlık, dünya da çok güzel olmuş / keşke biraz ölmesem." bunu daha 2hafta evvel yazmıştı. olmazdı. arandı arandı... "kul vefasızsa kader ne yapsın diyememekten /korkuyorum allah'ım ve görünürde bir yorgan yok" yazdı. daha vurucu olacağı kesindi. "çile'den mi paylaşsam lan?!" dedi, "öz ağzımdan kustum kafatasımı" mısrası aklına gelince vazgeçti. "neyse" dedi, "üstaddan daha çok malzeme çıkar, ekmeğini yeriz elbet." böyle böyle birkaç dize paylaştı. birkaç erkekle manşorlaştı. bu gece de kıt geçmişti. hiçbir hatun kendisine manşor atmamıştı. belki sabaha düşerdi bir-iki tane. manşor olmasa da on yeni takipçi edinmişti ki altısı kızdı. iyi ilerleme idi bir gece için. 
bilgisayarını kapattı, nargilesini ve bulaşıklarını toparladı. ocağın üstünde köz hazırlamak da pis işti, artık bir mangal alsa iyiydi. sigaraya karşıydı. ama nargile iyiydi. yarın sabah da okuldan birkaç romantik müslüman kız kardeşine nargile içmeyi teklif etmeyi düşündü. sınav dönemiydi, kesin gelirlerdi. gerindi ve yine sevgilisiz olarak yatağına girdi. o yüzüklü parmak fotoğrafını düşündü. muvaffak olamamaktan gelecek olan utancını düşündü. "allahım sen büyüksün. doktora da gidemem ya bunun için! sen bana yardım et." diye dua edip yatağına oturdu, yedi ayet el-kürsi okuyup uzandı. rüyasında muhafazakar bir genç kızla aleksandır palavros eşliğinde çay yudumladıklarını gördü.